Platon’un taaa antik çağda bugünkü toplantı odalarını anlattığını biliyor musunuz?
Felsefeyle çok içli dışlı olmasanız bile, Platon’un meşhur mağara benzetmesini duymuşsunuzdur. Literatürde “Platon’un mağara alegorisi” diye geçer.
Platon bu benzetmesinde, bazı insanların doğduklarından itibaren bir mağarada olduklarını ve dışarı çıkamadıklarını düşünmemizi ister. Bu insanlar, dışardaki nesnelerin mağaranın girişinden duvara yansıyan gölgelerini izler ve o gölgeleri “gerçek” zannederler.
Günlerden bir gün, bu insanlardan biri mağaranın dışına çıkar. Dışarda, asıl gerçeklikle tanışır. Mağarada gölgelerini gördükleri nesnelerin “gerçek” hallerini görür. İçerdekilere haber vermek için mağaraya döner ve gerçek sandıkları şeylerin aslında gerçek olmadığını ve dışarda bambaşka bir gerçeklik olduğunu anlatır.
Ona inanmazlar. İçerdekileri, dışarda farklı bir gerçeklik olduğuna ikna etmek imkansızdır.
Platon bu benzetmeyi, nesneler ve idealar dünyası olmak üzere 2 ayrı dünya olduğunu anlatmak için yapar. Bu benzetmeyi hiçbir değişiklik yapmadan aynen alıp, pazarlama dünyasına uyarlayabiliriz.
Doğdukları andan itibaren toplantı odalarında yaşayan bir grup pazarlamacı var. Bu insanlar, mağaranın duvarına yansıyan gölgeleri değil de, toplantı odasının duvarına yansıyan PowerPoint slaytlarını izliyorlar.
Ve sanki hiç o toplantı odasından çıkmıyorlar. Sanki hiç çarşıya, pazara, bakkala, markete gitmiyorlar. Sanki hiç kendileri alışveriş yapmıyorlar. Sanki hiç eşleriyle, sevgilileriyle, arkadaşlarıyla, komşularıyla, aileleriyle konuşmuyorlar.
Toplantı odasının duvarına yansıtılan PowerPoint slaytlarını gerçek belleyip, mağaranın içinde, kendilerine alternatif bir gerçeklik yaratıyorlar. Dışardaki asıl gerçekliği ise asla ama asla kabul etmiyorlar.
Abarttığımı düşünüyorsunuz ama abartmıyorum.
Bir sürü de örnek verebilirim ama uzatıp sizi sıkmak istemiyorum. Bir tanesi yetecektir.
Mesela bir toplantı odasının duvarına yansıtılan bir PowerPoint sunumunda, sıradan bir kredi kartı markasının, “iyi yaşam markası” olduğuna dair bir sunum yapılıyor. Sunumda araştırmalar, içgörüler, kanıtlar falan var.
Masanın diğer ucundaki bir grup insan da, o kredi kredi kartı markasının “iyi yaşam markası” olduğuna ikna oluyor. Evet diyorlar, bu kredi kartı markası, iyi yaşam markası. Hadi bunun reklamını, PR’ını yapalım, röportajlar falan verelim…
Sizce mağaranın dışında böyle bir gerçeklik var mı?
Yoksa sadece, duvara yansıyan slaytları gerçek zanneden bir grup insan mı var?
Mağaranın dışında, gerçek hayatta, herhangi bir vatandaşın herhangi bir markayı “iyi yaşam markası” olarak tanımlama ihtimali var mı? Mağaranın dışında o markadan “iyi yaşam markası” diye bahseden tek bir kişi bile bulunabilir mi?
Peki mağaradan çıkıp geri dönen adam gibi, biri onlara asıl gerçekten bahsetse, ona inanacaklar mı? Hayır.
O zaman bunları niye yazıyorum?
Biri de bunları yazsın.
Sıkılmadınız mı markalarla ilgili aynı şeyleri okumaktan:)