Konuya pazarlamacı gözüyle bakarsanız, markaları büyüten etkenleri sadece pazarlamayla ilgili kavramlarda ararsınız. Üründe, fiyatta, bilinirlikte, bulunurlukta vs…
Bu biraz, elimize bir matkap geçtiğinde, evdeki duvarlara bakıp matkabı kullanmak için bahane aramamıza benziyor.
Ben markaları büyüten şeyin, sadece pazarlamayla ilgili olmayan, daha yukarıda bir kavram olduğuna inanıyorum: Rekabet.
Markalar rekabetle büyür.
İster pazarlamaya, ister spora, ister sanata, ister bilime, ister dünya tarihine bakın. Rekabetin olduğu yerde gelişme ve büyüme vardır.
Bilgisayardan penisiline, bugün hala kullandığımız pek çok bilimsel ve teknolojik yeniliği, rekabetin en vahşi haline, geçtiğimiz yüzyıldaki 2 dünya savaşına borçluyuz.
Soğuk Savaş rekabeti, insanoğlunun Ay’a gitmesini sağladı.
Kola altın çağını, Pepsi’nin Coca-Cola’nın karşısına dikildiği dönemlerde yaşadı. Bugün Pepsi’nin ılık tavrı yüzünden, sadece Coca-Cola değil, kola da kan kaybediyor.
Arçelik pazarda yalnızken çamaşır makineleri yürüyordu. Rekabet artınca Arçelik yürüdü gitti.
Getir Yemeksepeti’nin, Yemeksepeti Getir’in alanına girip karşı karşıya geldiklerinden beri, hem pazarı hem kendilerini daha da büyüttüler.
Rekabet seyir zevki de yaratıyor. Spor dallarını düşünün. Rakiple direkt karşı karşıya gelinen, hatta fiziksel temaslı sporlar daha çok izlenir. Çünkü insanlar rekabeti izlemeyi sever. İzlenen bir marka olmak da iyidir.
Sıkı rekabet markaların oksijenidir, suyudur, benzinidir, kömürüdür. Hiçbir pazarlama enstrümanı bir markaya rekabetin verdiği enerjiyi veremez. Sıkı rekabet zihni açar. Cildi gençleştirir, kemikleri güçlendirir, dişleri kuvvetlendirir😄 Ayrıyetten…
Aganigi naganigi, icat çıkarmanızı, atılım yapmanızı sağlar.
Sonuçta, markasını büyütmek isteyenlerin üzerine düşünmesi gereken yegane konu, rekabettir.
Rakip olun. Rakip bulun. Bulamıyorsanız, yaratın.